Üyelik Girişi
Videolar
Site Haritası
tabkoop
2.ULUSLARARASI COĞRAFİ ÜRÜNLER FUARINA KATILDIK
GIDA KONFERANSINDA SUNDUĞUMUZ GÖRÜŞLERİMİZ

Takviye Edici Gıdalar ve Bitkisel Ürünler

 

Öncelikle biz aktarları da çok fazla ilgilendiren bu panelde bulunmaktan dolayı çok memnun olduğumu söylemek istiyorum. Ve konuşmama bitkisel ürünlerin tarihinden kısaca bahsederek ve biz aktarların bu konular hakkındaki görüşlerini sizlerle paylaşmak istiyorum:

 

İnsanlık tarihine baktığımızda, hastalıklardan korunma ve tedavi etme amacıyla kullanılan maddelerin değiştiğini görüyoruz. II. Dünya Savaşı’na kadar ot ve bitkiler, bitkilerden elde edilen özler (macunlar, sular, droglar vs. gibi) kullanılıyordu. II. Dünya Savaşı sonrasında kimya endüstrisinde yaşanan gelişmelerle beraber, bitkilerin yeterince etkili olmadığı görüşü ortaya çıktı ve sentetik ilaçlar, bitkisel ilaçların yerini almaya başladı. 2000’li yıllara doğru, doğal olmadıkları için sentetik ilaçların zararlı olduğu savunulmaya başlandı, bu da son 20 yılda bitkisel ürün kullanımında büyük bir artış olmasına neden oldu. İnsanlar bitkisel ürünlere yönelirken, Türkiye’de söz sahibi kişilerce bitkisel ürünlerin yararsız olduğu ve sentetik ilaçların yerini tutamayacağı savunuldu. Son birkaç yıldır farklı olarak, yine söz sahibi kişilerce, bitkisel ürünlerin “ilaç” olarak değerlendirilmesi gerektiği ve yararlı olduğu kadar tehlikeli olduğu, bu nedenle çok dikkatli kullanılması gerektiği savunulmaya başlandı.

 

Sanırım sadece aktarların ve bitkisel ürün kullanma alışkanlığı olanların, takviye edici gıda ve bitkisel ürünler hakkındaki düşünceleri değişmedi. Tarihi çok eskilere dayanan aktarlık mesleğine mensup olan bizlere göre, takviye edici gıdalar ve bitkisel ürünler, ihtiyacı olanlar için gereklidir, zararlı değildirler, zararlı olmadığı için tüm dünyada kullanılıyorlar ve ilaç olarak değerlendirilmeleri doğru olmaz.

 

Dünya Sağlık Örgütü’nün kayıtlarına göre dünya nüfusunun % 80’e yakını hastalıklardan korunmak için, sağlıklı kalabilmek için ya da bazı rahatsızlıkları iyileştirebilmek için “geleneksel tıbbi ürün” kullanıyor. Tıbbi bitkiler, Uzak Doğu ülkelerinde çok eski zamanlardan bu yana kullanılırken ve tehlikesiz olarak değerlendirilirken, Batı toplumlarında geleneksel bitkisel tıbbi ürün kullanımı özellikle son yıllarda artış gösterdi. Bu artış beraberinde büyük bir pazar, bu pazar beraberinde Türkiye’ye tartışma konuları getirdi: Bitkisel ürünler zararlı mıdır, tehlikeli midir, hangi Bakanlık tarafından ruhsatlandırılmalılar, nerede satılmalılar gibi… Özellikle son soru yani nerede satılmalılar sorusu gündemi epey meşgul ediyor ve biz aktarları hedef alıyor. Bize göre önemli olan, takviye edici gıdalar ve bitkisel ürünlerin kimler tarafından satılacağı değil, önemli olan insanlık tarihi kadar eski olan ve güvenilir olan bitkisel ürünlere olan inancın sarsılmamasıdır.

 

Geleneksel bitkisel tıbbi ürünün Yönetmelikteki tanımına bakalım: Türkiye’de veya Avrupa Birliği ülkelerinde en az 15 yıldır, diğer ülkelerde ise 30 yıldır kullanılıyor olduğu kanıtlanmış olmalı. Hekimin teşhis denetimi, reçete ya da tedavi takibi gerekmeden kullanılabilen, geleneksel tıbbi ürünlere uygun özel endikasyonları olan, dozu spesifik olarak belirlenmiş olan ürünlerdir bunlar. Örneğin enginar… Enginar, uzun yıllardan beri “geleneksel” olarak kullanılan önemli bir tıbbi bitkidir ve karaciğer dostu olduğu herkes tarafından bilinir. Dozu spesifik olarak belirlendikten sonra, enginar yiyemeyen biri için, enginar hapının ne zararı olabilir?

 

Bir diğer örnek: sarımsak…. Sarımsak yiyemeyen ve yemeyen birinin sarımsak hapını üzerinde belirtilen kullanım şekli doğrultusunda kullanmasının ne zararı vardır?

 

Bu ürünlere bakıldığında Avrupa Amerika ve birçok ülkede halkın kolay ulaşabileceği bitkisel  ve organik marketlerde satışı olabilmektedir.

 

Son zamanlarda değinilen en önemli konulardan biri bitkisel ürünlerin zararlı olabileceği hatta bu konu hakkında ciddi kamu spotları hazırlanarak halkımız bitkisel ürünlerden soğutulmaktadır. Bu kamu spotlarıyla bitkiler ve bitkisel ürünler sigara ve alkol ile aynı kefeye konmaktadır. Sizce bitkiler ve bitkisel ürünler bu kadar zararlı mıdır?

 

Bu bağlamda bitkisel ürünlerin çok kontrollü ve hekim veya eczacılara danışılarak kullanılması gerektiği savunuluyor. İnsanlara, bitkisel ürünler hakkında yersiz bir korku salınıyor. Acaba zarar bitkilerden mi yoksa bitkisel adı altında satılan ancak içerisinde bitkiye ait bir şey bulunmayan kimyasallardan mı geliyor? Burada ana sorunun tağşişat olduğu ve bu tağşişatın neden olduğu zararların, bitkisel ürünlere ve takviye edici gıdalara yüklenmemesi gerektiği kanaatindeyiz.

 

Bazıları, tıbbi bitkilerin kimyasal ilaçlara göre daha tehlikeli olabileceğini, bu nedenle hekim kontrolünde kullanılması gerektiğini savunuyor. Eğer öyle ise tıbbi bitkilerin ve takviye edici gıdaların çok fazla kullanıldığı Amerika, Almanya, İngiltere, Fransa gibi ülkelerin kendi halkını zehirlediğini söylememiz gerekmez mi? Demin de söylediğim gibi Kanada, Almanya, Hollanda, İngiltere gibi ülkelerde takviye edici gıdalar ve bitkisel ürünler halkın kolay erişebileceği bio-marketler ve organik marketlerde satılıyor.

 

 Takviye edici gıdaların tanımına da değinmek istiyorum. Diyeti desteklemek yani normal beslenmeyi takviye etmek üzere kullanılan bir veya birden fazla besin öğesi içeren; ağızdan alınmak üzere kapsül, tablet, pastil, toz veya sıvı formlarda hazırlanmış ürünlerdir. Tıpkı gıdalar gibidirler. Gıdalar, birden fazla besin öğesi içeren bitkilerdir. Gıda takviyeleri- adı üzerinde- takviyedir, kuvvetlendirici ve destekleyicidir. Gıdalarda bulunan besin öğelerinin alınmasını sağlayan bu ürünlerin “ilaç” olarak değerlendirilmemesi gerektiğini düşünüyoruz.

 

Yaklaşık 2 milyar insan, sağlıklı olabilmek veya sağlıklı kalabilmek için ihtiyacı olan vitamin, mineral, yağ asidi, aminoasit, protein gibi besin öğelerini çeşitli nedenlerle alamıyor. Gıda takviyeleri bu durumlarda başvurulan, gıda yerine kullanılan ürünlerdir. Balık yiyemeyen birinin omega-3 kullanması gibi. Yeterince domates yiyemeyen birinin likopen hapı kullanması gibi.

 

Başka bir sorun da Türkiye’de Sağlık Bakanlığı ve Tarım Bakanlığı’nın kendi mevzuatlarına göre, farklı uygulamalar yürütmesi gıda takviyeleri için önemli bir sorun olarak görülüyor. 2004 yılına kadar bitkisel ürünler Sağlık Bakanlığı’nın sorumluluğundaydı. 2004 yılında yürürlüğe giren 5179 sayılı kanun hükmünde kararname ile bitkisel ürünler, “gıda desteği” adı altında Tarım Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılmaya başlandı. Fakat bitkisel içerikli olduğu halde, bu ürünleri “ilaç” olarak değerlendirerek, yeniden Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılması gerektiği savunuluyor ve Tarım Bakanlığı’nın ruhsatlandırdığı ürünlerin, güvenilir olmadığına dair bir algı oluşturuluyor.

 

Tedavi amacıyla değil de hastalıklardan korunma amacıyla kullanılan gıda takviyeleri, AB ülkelerinde de “ilaç” olarak değerlendirilmiyor. İlaca olan bağımlılığı azalttığı için, gıda takviyesi kullanımı Amerika ve Avrupa’da büyük destek görüyor. Böylece halk, sağlığını korurken devlet, sağlık harcamaları düşürmüş oluyor.

 

Elbette bitkisel ürünlerin ve takviye edici gıdaların hiçbir zararının olmayacağını söylemiyorum. Vücuda birçok yararı olan su bile çok fazla içildiğinde zararlı olabiliyor. Örneğin siyah çay çok fazla içildiğinde kansızlığa neden olabiliyor. Tüm ürünler gibi takviye edici gıdaların ve bitkisel ürünlerin de aşırı dozda alınmaması gerekiyor. Bu ürünlerin aşırı dozda kullanılmasını engellemek üzere yapılması gereken, insanların bu ürünlere ulaşmasını zorlaştırmak değil, burada gerekli olan tüm bilgileri içeren ürün etiketleridir.

 

Biz Aktarlar Derneği olarak, bitkisel ürünlerin pazar çekişmesi nedeniyle değil de yararları ile gündeme getirilmesini ve bu alanda yeni çalışmalar yapılmasını istiyoruz. Örneğin Türkiye’de alt türlerle birlikte neredeyse 3750 endemik bitki var. Üniversiteler, Bakanlıklar, eczacılar ve biz aktarlar el ele vererek bu endemik bitkileri tüm dünyaya tanıtabiliriz. İyi tarım uygulamalarını destekleyerek-ki biz Aktarlar Derneği olarak bu konuda özel bir çalışmaya destek vermekteyiz- kültürel tarım yaparak doğru bitki familyasının kullanılmasını sağlayabiliriz.

 

CBS etiket sisteminin yani kare-kod sisteminin tağşişata engel olabileceği kanaatindeyiz. Bu uygulama için bakanlığımıza ve bu konuda çalışan herkese şimdiden teşekkür ederiz. Üniversitelerimizin ve eczacılarımızın bitkisel ürünler üzerindeki çalışmalarını artırmalarını, yabancı kaynaklara bağımlı kalmadan kendi ülkemizin profösörlerin, üniversitelerimizin çalışmalarını, kendi değerlerimizle halkımızı bitkisel ürünler hakkında bilgilendirebilmeyi istiyoruz.

 

Bu oturumda Aktarlar Derneği Başkanı olarak bana da söz hakkı verildiği için ve bu kongreye katkıda bulunan herkese teşekkür ederim. Sorularınız olursa cevaplamaktan memnun olurum.

 

 

 

 

  
4501 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Hava Durumu